Daima Galip gelen Allah’ın adıyla.
Güneşin eksik olmadığı, portakal nar ve zeytin ağaçlarının cilveleştiği, efsunlu ve tılsımlı, ilahi buyruğun nurlandırdığı ilk avrupa topraklarıdır Endülüs. Üniversiteliler Birimi’nin gezisi ise bu memleket uğruna yakılan gemilerin küllerinden nasiplenmek.
Hikaye göz bebek Kurtuba şehrinde başlıyor. Dar sokakları bizi atan kalp bin sutunlu camiye doğru akıtıyor. Bu ibadethane çok büyük… en büyük. Mihrabından hala « Allah » yankılanıyor. Ama dizinin dibine oturduğumuz üstad İbn Rüşd soruyor bizlere « şimdiye kadar neredeydiniz ? ».
Kızaran El Hamra sarayı Gırnata’da bekliyor. Haykırdığı « ve la galiba illa-llah » ince işlemeleriyle karşılıyor bizi. Dünyada olduğumuzu unutup gezdiğimiz altından ırmaklar akan bahçeleri ömre ömür katar nitelikte. Ne güzel söylemiş şair İbn Zamrak « Suyun havuzdaki akışını ve arkasındakı akarı görmüyormusun? Bir aşığın göz kapaklarından taşan göz yaşları, sevdiğinden sakladığı göz yaşları ».
Sevilla ve La Giralda, Sevilla ve ezan, Sevilla ve Endülüs’ün en yüksek minaresi… Sevilla Bilal’ini gök ile yer arasında aramakta. Diğer taraftan damaklarımızı tatlandıran ispanyol tortillasının hatırası başka.
Yurdun değeri pahayla biçilmez. Ayrılık ve daha sonra hasret ne üzücü. Ama ağlamaya ne hacet erkek gibi savaşmadıktan sonra…
Belçika İslam Federasyonu Gençlik Teşkilatı Üniversiteliler Birimi tarafından 12-16 eylül tarihleri arasında 8 kişilik bir grupla düzenlenen Endülüs gezisinden görüntüler :