Mülkün Sahibi Kim? Tevekkül Sanatı ve Kalp Huzurunun Anahtarı
"Neden böyle oldu?", "Keşke şöyle olsaydı...", "Gelecekte ne olacak?"... Zihnimiz, kontrol edemediğimiz durumlar ve belirsizlikler karşısında sürekli bu sorularla meşgul olur. Bu durum, modern insanın en büyük stres ve anksiyete kaynaklarından biridir. Oysa İslam, bize bu kaygılardan arınmanın ve sarsılmaz bir kalp huzuruna ulaşmanın anahtarını sunar: Mülkün gerçek sahibinin kim olduğunu tam manasıyla idrak etmek.
“Gerçek hükümdar olan Allah çok yücedir.” (Tâhâ Suresi, 20:114)
Bu ayet, bize evrenin ve içindeki her zerrenin tek bir sahibi, tek bir hükümdarı olduğunu hatırlatır: Allah-u Teâlâ. O, yarattığı her şeyin üzerinde mutlak bir hâkimiyete sahiptir. Hiçbir yardımcıya veya vasıtaya ihtiyacı yoktur. Dilerse zorlaştırır, dilerse kolaylaştırır; dilerse alır, dilerse verir. O, dilediğini yapmaya muktedirdir, çünkü “Allah dilediğini yapar.” (İbrahim Suresi, 14:27)
Bu hakikati kalben kabul etmek, "tevekkül" kapısını aralar. Tevekkül, halk arasında yanlış anlaşıldığı gibi tembellik veya pasif bir bekleyiş değildir. Tevekkül, iki kanatlı bir kuşa benzer. Birinci kanadı, tedbir almaktır. Yani, bir hedefe ulaşmak için üzerimize düşen tüm sebeplere sarılmak, aklımızı ve gücümüzü sonuna kadar kullanmaktır. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) devesini bağlamadan Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bedeviye verdiği “Önce deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et.” (Tirmizî, Kıyâmet, 60) cevabı, bu kanadın önemini en güzel şekilde ortaya koyar.
Kuşun ikinci kanadı ise teslimiyettir. Yani, elden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra, sonucu sonsuz hikmet ve adalet sahibi olan Rabbimize bırakmak, O'nun takdirine rıza göstermektir. Tıpkı çiftçinin tarlayı sürüp tohumu ektikten sonra, yağmuru ve bereketi Allah'tan beklemesi gibi.
Rızkımız, sağlığımız, geleceğimiz... Her şey, mülkün sahibi olan O'nun kudret elindedir. Bu inanç, omuzlarımızdaki o ağır "her şeyi kontrol etme" yükünü kaldırır ve yerine bir sükûnet, bir teslimiyet ve derin bir güven hissi bırakır. Gerçek özgürlük ve huzur, hayatın dalgalarını kontrol etmeye çalışmakla değil, geminin Kaptanı'nın Allah olduğuna tam bir imanla güvenmekle bulunur.